A

ADCILIK
(İng. nominalism, Fr.nominalisme, Alm. nominalismus)
Kavramların gerçek anlamda bir varlıkları olduğu düşüncesini bütünüyle yadsıyan, bütün tümel kavramların tek tek şeylerin aralarındaki ortaklıklar üzerinden gidilerek oluşturulmuş genel adlardan, göstergelerden ya da sözcüklerden öte bir anlamları olmadığını savunan felsefe anlayışı; kökence Latince’deki “ad” sözcüğüne karşılık gelen nomina sözcüğünden
türetilen felsefe terimi. Kullandığımız sözcüklerin, yaptığımız tanımların, kendileri aracılığıyla düşündüğümüz tasarımların, hatta konuştuğumuz dillerin şeylere göndermek anlamında nesnel bir anlamları bulunmadığını, bunların gerçek nesnelerle de gerçekliğin herhangi bir yönüyle de ilintili olmayıp bütünüyle insanoğlunun şeylere yüklediği adlarla belirlendiği görüşü temelinde oluşturulmuş felsefe  öğretisi.
(…….)
Adcılık anlayışının sonuna dek götürülmüş biçimlerinde, kavramların belli birtakım işlevleri yerine getirmek amacıyla uzlaşı yoluyla oluşturulmuş simgeler olarak kavranmaları gerektiği, aynı adla adlandırılan tikellerin gerçekte aynı adla adlandırılmış olmaları dışında aralarında bir ortaklığın bulunmadığı düşünülmektedir. Bu anlamıyla bu anlayışına oldukça yakın bir felsefe duruşu olan adcılık, yerine ve bağlamına göre öznelcilik anlayışının özgül bir biçimi olarak da değerlendirilmektedir. Ne var ki adcılığın bu en uç biçimine sıkça yöneltilen anlamlı eleştirilerden birinde, eğer denildiği gibi tikellerin aynı adları almak dışında aralarında belli ortaklıklar yoksa, o vakit neden hep belli nesnelerin hep belli adlarla birlikte anıldıkları sorusunun yüksek sesle dile getirildiği gözlenmektedir.
Felsefe Sözlüğü

ADLANDIRMA
 (Alm. Benennung, Fr. nomination, İng. naming,).
Bir nesne ya da varlığa bir ad verme. Dil, mantıksal ve coşkusal işlevlerini adlandırma yoluyla yerine getirir. Daha önce adı olmayan ya da adı, işlevini iyi yerine getirmeyen bir nesne ya da varlığa bir ad verildiğinde mantıksal adlandırma olayı ortaya çıkar. Bir nesne ya da varlığı belli bir görünüşüyle yansıtmak, konuşucunun o nesne ya da varlığa yüklediği duygusal, aktörel, vb. değeri dile getirmek amacıyla yaratıldığındaysa coşkusal adlandırmadan söz edilir.
……………….
Varlıklara ya da nesnelere, onları dilde temsil edecek karşılıklar verme. Adlandırma işleminin nasıl yapıldığı, ilk örneği Platon'un Kratylos diyaloğu olan birçok dil felsefesi tartışmasına konu olmuştur. Bu diyaloğa katılan taraflar (Hermogenes, Kratylos ve Sokrates) doğalcı ve uylaşımcı tezleri irdelemekte ve her bir adın onun doğasından mı, yoksa insanlar arasındaki bir uylaşımdan mı kaynaklandığını tartışmaktadır.
(Altınörs,2000)

AKTARMA
1. (Alm. entlehnung, lehngut, Fr. emprunt, İng. alienism, borrowing,).
Aktarım.
2. (Alm. lehnwort, Fr. mot d’emprunt, İng. alien word, loan word, borrowed word)
 Bir başka dilden alınmış öğe. Aktarma öğeler belli bir yoğunluğa ulaştığında, dilin saydamlığını ve dengesini bozar.
3. (Alm. translation, Fr. translation, İng. translation).
Bir sözlükbirimi bir dilbilgisi  sınıfından bir başkasına geçirme. Örneğin “kardeşlerin büyüğü”  diziminde yer alan büyük, aktarma işlemiyle sıfat sınıfından ad sınıfına geçirilmiştir. Aktarma kavramı, sözcük sınırları içinde eylemin temel nitelikli olduğu varsayımına dayanan L. Tesnière kuramında önemli bir yer tutar. Bir dizi aktarmayla çok karmaşık tümce yapılarını betimleme olanağı sağlayan bu kuram kimi yönlerden üretici-dönüşümsel dilbilgisine giden yol üstünde yer alır.

ALICI
(Alm. empfänger; Fr. recepteur, İng. receiver,).
Bildirişim eyleminde, bildiriyi alan aygıt ya da algılayan kişi. Alıcı bir aygıt değil de bir insansa, alıcı terimi dinleyici terimiyle özdeşleşir. Alıcıya dönük dilbilgisi, tümcelerin anlaşılmasını sağlayan kuralları saptar.

ALIMLAMA
(Alm. rezeption)
 Eserlerin ve üslupların tarih boyunca ve farklı uluslarca nasıl değerlendirilip nasıl yorumlandığı meselesi.
Temelde bir karşılaştırmalı edebiyat terimi olan bu kavram, 60’lı yıllardan bu yana anlam genişlemesi göstererek edebiyatın ve her türlü iletişimin her bir okuyucuda, dinleyicide farklı etkiler yaratması ilkesine dayalı bir inceleme-eleştirme tarzı sayılmıştır.
(Aytaç,1999)

ALIMLAMA ESTETİĞİ
 (Alm. Rezeptionsasthetik)
 Edebi eserin belirleyicisi, okuyucunun hazmetme (alımlama) sürecidir, diyen edebiyat anlayışı.
(Aytaç,1999)

ANIŞTIRMA
[İng. allusion, Fr. implicitation]
Grice 'a göre insan iletişiminin - "en az çaba ile en çok iş" şeklinde formüle edilebilecek bir tutum ilkesinin gerektirdiği - bir özelliği olarak, genellikle söylenmiş olan şeyden fazlası iletilmek istenir. Grice, uylaşımsal anıştırmalar ile karşılıklı konuşmadaki bir defalık anıştırmaları birbirinden ayırır. Örneğin, "o kadın İtalyan, ama sarışın" diyerek, İtalyanlar'ın genellikle sarışın olmadığının uylaşımsal olarak kabul gördüğü ima edilmekteyken, bir lokantanın önünde A kişisi "param yok" dediğinde ve B kişisi ona dönüp " az ileride otomatik para çekme makinesi var" biçiminde yanıt verdiğinde, B, A'nın bir banka kartı olduğu ve hesabında da para bulunduğuna anıştırma yapmaktadır.  Bu  gibi  durumlarda  söylenmeyen  şeye "anıştırma" adı verilmektedir.
(Altınörs,2000)

ANLAM
(Alm. bedeutung, sinn,  Fr. sens, signification,  İng. meaning, sense, signification )
Dildeki bir birimin aktardığı ya da uyandırdığı kavram, tasarım, düşünce; içerik. Anlamı, dil içi bağıntıların yanı sıra bağlam ve durum belirler.
……………….
En genel tanımıyla, bir dilsel ifadenin göndermede bulunduğu,şey dışında sahip olduğu iletişimsel içerik. Dil felsefesinin başlıca sorunu olarak anlam, bu içeriğin ne olduğunu belirlemeye çalışan çeşitli kuramlar içinde açıklanmaktadır. Örneğin, savunuculuğunu Locke 'ın yaptığı "ideci yaklaşım", bu içeriği, dilsel bir ifadenin zihinde uyardığı "ide" olarak tanımlamakta, Mantıkçı-pozitivistlerin "göndergeci kuram"ı ise,  anlamı  önermelerin  göndermede  bulundukları  olgu durumlarıyla açıklamaya çalışmaktadır.
(Altınörs,2000)

ANLAM BELİRSİZLİĞİ
(İng. vagueness, Fr. vague de sense)
Carnap gibi filozoflara göre, içinde "ben", "burası", "bu", "şimdi"  gibi  ben-merkezcil  terimler  bulunan  tümcelerin oluşturduğu durum. Mantıkçı-pozitivistler bu türden tümcelere bir doğruluk değeri verilebilmesi için, protokol ifadelere dönüştürülmeleri gerektiğini ifade etmektedir.
(Altınörs,2000)

ANLAMBİLİM
 (Alm. Semantik; Fr. sémantique, İng. semantics).
Dili anlam yönünden ele alan, göstergenin gösterilen bölümünü ya da içeriği eşsüremli ve artsüremli açılardan inceleyen dilbilim dalı. Anlama ilişkin sorunlar dilbilimi olduğu gibi felsefe, mantık, ruh bilim, toplumbilim, vb. dalları da çok yakından ilgilendirir. Dilbilimsel anlambilim göstergenin gösterilen yanını ele alır. Gösterenle gösterilen arasındaki bağıntıları, anlam düzleminde görülen değişimleri, dilsel yapıların içerik açısından ortaya çıkardıkları çeşitli sorunları inceler.
XIX. yüzyıl başlarında dil araştırmaları bağımsız bir kimlik kazanarak dilbilime katılmaya başladıktan. sonra dilin evrimsel boyutu başlıca inceleme alanı olmuş, kuruluş aşamasındaki anlambilim de aynı yöntemsel eksene oturtulmuştur.
 XX. yüzyıl başlarında dili kendi yapısı ve eşsüremli boyut içinde inceleme ilkesi geçerlik kazanınca, öbür dilbilim dallarına oranla daha geç olmakla birlikte, anlambilim de içkinlik düzlemine, dizge ya da yapı araştırmalarına yönelmeye başlamıştır. F. de Saussure ’ün gösterdiği doğrultuyu izleyen Avrupalı dilbilimciler -davranışçı Amerikan dilbiliminin anlam incelemesini dilbilim dışına itmesine karşın- yapısal anlambilimi oluşturmuşlardır.
 J.Trier ’in tanımladığı “alan” kavramı, XX. yüzyıl anlambiliminin büyük buluşları arasında yer alır:Günümüzde de temel nitelikli bir anlam özellikleri dizgesi aracılığıyla sözlüksel bütünleri, anlamsal yapıları betimlemek amacını güden bir dizi araştırma yapılmaktadır.
Yapısal anlambilim, genellikle belli sayıda anlambirimciğe dayanarak anlambirimleri açıklamaya, bunların oluşturduğu yapıyı belirlemeye, anlamlı birimleri çözümlemeye yönelmektedir. Anlamsal alan, kavramsal alan, sözlüksel alan, yapısal dilbilim çerçevesinde dilin anlam boyutu enine boyuna irdelenmekte, dilsel değer üzerinde odaklaşan çalışmalar yapılmaktadır.
Öte yandan, günümüzde kimi dilbilimcilerin önce en küçük anlamlı birimler düzleminde içeriğin belirlenmesi gerektiğini savunmalarına karşın (sözlüksel anlambilim) birçok dilbilimci anlamın tümce düzleminde de ele alınmasından yanadır (sözdizimsel anlambilim).
Gerçekte bu iki bakış açısı birbirini bütünlemektedir. Çağdaş anlambilimin, anlamlı birimlerin dizisel düzlemdeki özelliklerini inceleyen dal olmakla yetinmesi söz konusu olamaz. Öğelerin tümce içinde kurdukları bağıntıların anlamsal yönü de bu dalı yakından ilgilendirmektedir.
Üretici-dönüşümsel dilbilim çerçevesinde N. Chomsky’nin dilbilgisini J.J. Katz, J. A. Fodor, P. M. Postal bütünlemek amacıyla yorumlayıcı anlambilimi tasarlamışlardır. Amaç, sözcelerin dilbilgisel ve anlamsal ulamlarla anlam ayırıcı öğelerinin yanı sıra, bağdaşma kurallarını belirlemektir. Anlamsal bileşen, yapı oluşturmayan, var olan yapıyı anlamsal özellikleriyle donatan bir bileşendir. Anlamsal bileşene ilişkin olarak üretici anlambilim (G. Lakofl J. D. McCawley), yorumlayıcı anlambilimin yetersizliğini göstermeye çalışmış, derin yapının anlamsal nitelikli olduğunu savunmuştur. Çağdaş dilbilim, bu anlambilim anlayışları arasındaki ayrımın sonuç olarak salt bir gösterim ayrılığı niteliği taşıdığını belirlemiştir.

ANLAMBİRİM
 (Alm. Monem, Fr. monème, İng. moneme).
Anlamı olan en küçük dilsel birim; dilin birinci eklemlilik düzeyini oluşturan en küçük anlamlı birimlerin her biri; en ufak gösterge. Sözcükle karıştırılmaması gereken anlambirim genellikle biçimbirim ve sözlükbirim olmak üzere iki türe ayrılır. A. Martinet ’ nin işlevsel dilbilim kuramında anlambirimler tümcedeki işlevleri bakımından üç öbekte toplanır:
Bağımsız anlambirimler,anlamlarının işlevlerini de belirttiği birimlerdir (örn. bugün, dün, hızlı belirteçleri).
Bağımlı anlambirim,sözdizimsel işlevi, ya tümcedeki yeri ya da bir başka anlambirimle (işlevsel anlambirimlerle) belirtilen birimdir (örn. kimi dillerde, tümcedeki yerine göre özne ya da nesne olan birimler).
İşlevsel anlambirimlerbaşka anlambirimlerin işlevini belirtir (örn. kimi ilgeçler, bağlaçlar).

Bu anlambirimlere, yüklemsel anlambirimler (bunlar olmadan tümce kurulamaz) ve Martinet’nin kiplik diye adlandırdığı tanımlıklarla iyelik öğeleri de eklenir.

ANLAMBİRİMCİK
(Alm. Sem, Fr. sème İng. seme).
Anlam birimin gösterilen bölümünü oluşturan en küçük  anlamsal özelliklerin her biri. Örneğin koltuk anlambirimi, içerik bakımından “arkalıklı”, “iki, üç, ... kişilik, “oturmak için” ve “ayaklı” anlambirimciklerinden oluşur. Sandalye’deyse, “iki, üç, ... kişilik” in yerini “bir kişilik” anlambirimciği alır.

ANLAM DEĞİŞİMİ
 (Alm. Bedeutungswandel, bedeutungswechsel, Fr. changement semantique, İng. semantic change).
Anlamlı dil birimlerinin içerik düzlemlerinde ortaya çıkan değişiklik. Örneğin erik sözcüğü önceleri çeşitli meyvelerin ortak adıyken anlam değişimi geçirerek bir tek meyveyi belirtmeye başlamıştır. Anlam değişimleri genellikle tarihsel, dilbilimsel, toplumbilimsel, ruhbilimsel nedenlerle açıklanır.
Bilimlerde, kurumlarda, törelerde görülen değişimler nesneleri değiştirerek dil dizgesini dolaylı olarak etkiler (tarihsel nedenler).
 Seslere, biçimlere, sözdizime ilişkin nedenler bulaşmaya, köken yakıştırma ya da yerlileştirmeye, eşadlı çatışmasına yol açar (dilbilimsel nedenler).
Sözcüğün dar bir toplumsal kesimden geniş bir kesime aktarılmasıyla anlamca genişlemesi ya da bunun tersine bir süreç sonunda anlamca daralması içerik alanını etkiler (toplumbilimsel nedenler).
Anlatımlılığı artırma çabaları da anlam değişimine yol açar (ruhbilimsel nedenler).
Kimi dilbilimciler daha yalın bir sınıflandırmayla yetinerek dış nedenlerle iç nedenlerden söz ederler.
 Değişim biçimleri de birçok sınıflandırmaya konu olmuştur.
A. Darmesteter, M. Breal, H. Paul:Daralma, genişleme, kayma
G. SternDış değişimler: iç değişimler: Sözcük bağıntısının ya da anlamın yer değiştirmesi, sözcükle bireyler arasındaki öznel bağıntının yer değiştirmesi
S. UllmannDilsel tutuculuktan doğan değişimler:
Tarihsel ve dil dışı değişimler: dilsel yenileştirmeden doğan değişimler: Ad aktarımları -anlamsal benzerlikle bitişiklikten doğan değişimler-, anlam aktarımları: Adlar arasındaki benzerlik ve bitişiklikten doğan değişimler, karma değişimler. Bu alanda görülen başlıca değişim türleridir.

ANLATI
 (Alm. Erzahlung)
 Orta uzunlukta nesir türü: Gerçek ya da kurmaca (fiktif) olayların ardarda sıralanmasıyla elde edilen hikayeden daha az özen gösterilen nesir türü.
(Aytaç,1999)

ANLATI (Yazımsal türle ilişkisi olmayan)
E. Benveniste, anlatı ile söylem arasında bugün herkesce kabul edilen bir ayrım önermiştir. E. Benveniste, Fransızcada fiillerde zaman ilişkilerini çözümlerken, her konuşucunun, bir sözce üretmek için farklı iki sözcelem düzlemine ait, iki ayrı dizgeye sahip olduğunu görmüştür.
«Anlatı»da, sözcelem gizlidir, “Hiç kimse konuşmaz, olaylar sanki kendiliğinden anlatılıyormuş gibi görünür”. Özellikle tarihsel anlatı bütün benöyküsel dilsel biçimleri (“Ben” anlatıcıya göndermede bulunan “bugün’, “yarın”, “şimdi”, “burada” gibi söylemsel öğeleri) bir kenara bırakır, üçüncü kişi adılına, yani «kişi-olmayan» “O” ya ayrıcalık tanır, zaman olarak, öncelikle geçmiş zamanı kullanır. Gelecek zaman, dili geçmiş zaman ve şimdiki zamanı kullanmaz. Burada tipik bir tarihçi sözcelem biçimi söz konusudur:
“Tarihçi hiçbir zaman ne ‘ben’ ne de ‘sen’ diyecektir”. O, olayların tarihsel sözcelem durumlarının «nesnel» gerçekliklerinden kesinlikle bağımsızdır. Önemli olan tek şey “yazarın tarihsel” amacıdır. Bu durumda, tarihsel ya da üçüncü kişi adılıyla yazılmış bir yapıt söz konusudur.
Daha geniş bir anlamda, birinci kişi adılıyla yazılmış bir romanın normal olarak, birinci kişinin bakış açısına yerleştiği görülür; romancı bu birinci kişiyi tıpkı bir üçüncü kişiymiş gibi düşünür. Ancak, yapıt ister birinci kişi adılıyla, ister üçüncü kişi adılıyla yazılsın, ikinci kişiye örnek göstermek olanaksızdır, çünkü anlatı genellikle okura göndermede bulunmaz.

ARTSÜREMLİ
 (Alm. diachronisch, Fr. diachronique, İng. diachronic)
1. Evrim açısından ele alınan, süre içinde birbirini izleyen. Örneğin ses değişimleri artsüremli dil olguları arasında yer alır.
2. Olguları, süre içinde geçirdikleri evrim açısından inceleyen. Dilbilim tarihinde XIX. yüzyıl, artsüremli incelemelerin yoğun olduğu dönemdir.

ARTSÜREMLİ DİLBİLİM
(Alm. diachronische Sprachwissensschaft, Fr. linguistique diachronique, İng. diachronic lingluistics,).
 Süre içinde değişim geçiren, evrim boyutunda birbirinin yerini alan öğeler arasındaki bağıntıları inceleyen dilbilim. (Evrimsel ya da tarihsel dilbilim de denir.) Artsüremli dilbilim incelemelerinde evrime yol açan etkenleri belirlemek büyük önem taşır. Çağdaş işlevselcilik artsüremli ve eşsüremli dilbilimler arasında indirgenemez bir karşıtlık bulunmadığını
savunmakta, devimsel eşsürem kavramı aracılığıyla bu karşıtlığı yumuşatmakta, söz konusu kavram yoluyla eşsüreme artsüremli bir derinlik kazandırmaktadır.

AYRIM METAFİZİĞİ
Düşünülebilecek her şeyin, doğrudan düşünülen şeyin kendisine değil de eni sonu başka sözcüklere metinlere, göstergelere ya da “an”lara gönderme yaptığını anlatan felsefe terimi.

Kimileyin “ayrım oyunları metafiziği” diye de adlandırılan ayrım metafiziği terimi, gerçek dünyaya açık ve doğrudan bir metafizik gönderimde bulunmaksızın yeri geldiğinde neşeli söz oyunlarıyla, yeri geldiğinde de eğlenceli anlam sürçmeleri eşliğinde, salt sonsuz dil örgüsü içinde kalarak düşünmeyi sürdürmek anlamına gelmektedir. Fransız yapısökümcü düşünür Derrida eliyle anlamın sonsuz bir erteleme süreci olduğuna parmak basmak amacıyla geliştirilen terimin, filozofların düşüncelerinin altında yatan temel varsayımların yapılarının sökülerek temelsizliklerinin gösterilmesinin amaçlandığı yapısökümcü okuma yönteminde kilit değerde bir önemi vardır.

İki aşamadan oluşan yöntemin ilk aşamasında, öncelikle metnin altında yatan, metni metin yapan, çekip alındıklarında metnin kendiliğinden yıkılmasına yol  açacak tasarımlar saptanır. Daha sonra ikinci aşamada, saptanan bu ana tasarımların metinde taşıdıkları anlamların dayandığı belli başlı anlamlandırma biçimleri üzerine odaklanılarak söz konusu tasarımların ardında yatan varsayımların geçersizliği gösterilir. Bu yapılırken çoğunluk metnin temel tasarımlarının, metnin göndermede bulunduğu kavramlar ya da kendilikler dışında başka şeylere de gönderimlerinin olduğu örnekleriyle gösterilir.
Felsefe Sözlüğü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder