G

GENEL DİLBİLGİSİ
(Alm. aligemeine Grammatik, Fr. grammaire génèrale, İng. general grammar).
Bütün dillerde geçerli ilkeleri ortaya koymaya yönelik, özellikle XVII. ve XVIII. yüzyıllarda, düşünce yasalarından kaynaklandığı öne sürülen dilin niteliği üstüne varsayımlar oluşturan akım. XVII. yüzyılda, Port-Royal ’in mantıksal genel dilbilgisi anlayışı egemen olmuş, düşünceyi yansıttığı varsayılan dilin çeşitli gerçekleşmelerinin evrensel mantık yasalarına uygun olduğu savunulmuştur. Günümüzde N. Chomsky genel dilbilgisini, üretici dilbilgilerinin ilk örneği saymaktadır.

GENEL DİLBİLİM
 (Alm. allgemeine Sprachwissenschaft, Fr. linguistique génèrale, İng. general linguistics).
Dilleri bir bütün olarak ele alıp  ortak özelliklerini, işleyiş ve evrim koşullarını araştıran, dil olaylarının genel görünümlerinin yanı sıra, bu olaya uygulanan temel kavramları, kuramları, yöntemleri, vb. irdeleyen, elde edilen bütün verilerin bireşimini yapmayı amaçlayan inceleme.

GÖNDERGE
 (Alm. .Referent, Fr. Référent, Ing. referent).
Bir göstergenin belirttiği gerçek ya da düşsel nesne ya da varlık; göndermede bulunduğu bağlam ya da durum. Gönderge, göstergenin içerdiği gösterilen ve gösteren ikilisinin birinci teriminden titizlikle ayrılmalıdır. Örneğin sabah yıldızı ve akşam yıldızı deyimleri ayrı gösterilenler (anlamlar) içermekle birlikte aynı göndergeyi (Venüs gezegenini) belirtirler (0. Frege). Çeviriyazıda -örneğin yıldız göstergesiyle ilgili olarak- şu türlü ayrımlar benimsenebilir: Gösteren: [yıldız], gösterilen “yıldız”, gönderge :YILDIZ
…….
Betimleyici bir tümcenin resmettiği varlık. Örneğin “Türkiye ‘nin 8. Cumhurbaşkanı Isparta’lıdır” tümcesinin göndergesi Süleyman Demirel’dir.
(Altınörs,2000)

GÖNDERGECİ KURAM [ referential theory, Fr. theorie rrentiel
Bir tümcenin anlamını, onun göndergesi olarak açıklamayı deneyen öğreti. İlk kez Frege tarafından tematize edilmiş olan bu görüş, tüm neo-pozitivistlerce benimsenerek savunulmuştur. Böylece, II. Dünya Savaşı’na kadar yaygın kabul görmüş bir yanılgı sonucu, herhangi bir göndergesi olmayan tümceler anlamdan yoksun sayılmıştır.
 Sözgelimi, Wittgenstein’ın Tractatus’ta işlediği tasarımcı anlam görüşü, göndergeci bir yaklaşımdır. Bu kuram, bildirim türündeki doğrulanabilir tümceler için büyük oranda açıklayıcı bir anlam kuramı olmakla birlikte, doğrulama ilkesine kayıtsız olan edimsel sözcelemler için benzeri bir açıklama gücünden yoksundur. Bir başka deyişle, belirli bir göndergesi olmadığı halde anlamlı olan tümceler vardır.
(Altınörs,2000)
…………..
Gönderim: Konuşmacı veya yazarın, karşısındaki okur veya dinleyiciye mesajını iletmedeki kullandığı gönderimler ...
Sürekli pipo içmesi ile tanınan bir için
Bay Pipo!
Gönderimde gerçeklik-anlam ilişkisi
Ben Napolyon’un babasıyım !
(Altun,)

GÖNDERME EDİMİ
[İng. referential act, Fr. acte référantielle]
Searle ’ün Speech Acts’te tanımladığı, bir gönerme ediminin oluşturucusu olan iki altedimden biri. Gönderme edimi, bir nesneye ya da kişiye gönderme yapmaktan ibarettir.

GÖNDERME YAPMAK
[İng. to refer, Fr. référer]
Dış dünyadaki bir varlığı [entity] belirtmek.

 [ signifiant]
Göstergebilimin olanağından söz eden İsviçreli dilbilimci Ferdinand de Saussure, bir dil göstergesinin iki öğeden oluştuğunu belirtmektedir: Gösteren ve gösterilen. Bir sözcüğün göstereni, onun kavramsal içeriği ya da dış dünyadaki nesne karşılığı dışında kalan işitsel öğedir. Örneğin, ‘ağaç’ sözcüğü nün gösterileni ağaç imgesi ya da idesi iken, göstereni ‘a!ğ!a!ç’ sesleridir.
 (Altınörs,2000)

GÖSTERGE
(Alm. Zelehen, Fr. signe, İng. sign).
Genel olarak bir başka şeyin yerini alabilecek nitelikte olduğundan kendi dışında bir şey gösteren her türlü nesne, varlık ya da olgu; özel olarak, dilsel bir gösterenle bir  gösterilenin birleşmesinden doğan birim, (im de denir).

Dil bir göstergeler dizgesidir: F. de Saussure’ün tanımladığı biçimiyle dil göstergesi, ilişkin olduğu gerçekliği doğal bir bağıntı kuran belirtiden, saymaca (uzlaşımsal) olmasına karşılık nedenlilik de içeren ve daha çok görsel olan simgeden hem nedensiz ya da buyrultusal, hem de saymaca olmasıyla ayrılır. Göstergenin öğelerini (gösteren ve gösterilen) birleştiren bağ doğal değildir, buyrultusal ya da nedensizdir ve saymacadır. Yansımalar bile toplumdan topluma değişir. Göstergeler, gösterenleri aracılığıyla çizgisel biçimde, söz zincirinin birimleri olarak gerçekleşirler. Öte yandan, gösterge ayrımsal niteliklidir; hem gösteren, hem gösterilen düzleminde bağıntı kurduğu öbür benzer öğelerle belirlenir ve bir dizge içinde yer alır.



GÖSTERGEBİLİM
(Alm. Semiologie, Semiotik,  Fr. sémiologie, sémiotique ,  İng. semiology, semiotics )
1. Toplum yaşamı içinde ele alınan gösterge dizgelerini inceleyen dal.
 2. Anlamlamayı ele alan dal.
Göstergebilimin iki öncüsü vardır: Mantıkçı Ch. S. Peirce (anlamlama göstergebilimi) ve F. de Saussure (toplumsal göstergebilim). Peirce’e göre mantık, göstergebilimin bir başka adıdır. Saussure’ün öngördüğü incelemeyse toplumsal niteliklidir ve göstergelerin toplum içindeki yaşamını ele almayı amaçlar.

Bu iki öncüden sonra ve onların özelliklerine uygun olarak bu iki doğrultu izlenecek, karma nitelikli yaklaşımlara da rastlanacaktır. Mantıkla dil arasındaki çeşitli bağıntıları inceleyenler göstergebilimden bilimsel bilgiye ulaşılmasını sağlayacak üstdiller, kavramsal simge dizgeleri oluşturmasını beklerler.
Ch. Morris, göstergebilim içinde üç bölüm ayırt eder:

Göstergelerle konuşan bireyler arasındaki ilişkiyi inceleyen edimsel bölüm,
göstergelerle gösterilen nesneler arasındaki bağıntıyı ele alan anlamsal bölüm,
göstergelerin kendi aralarındaki biçimsel bağıntılar üstüne eğilen sözdizim.

Özellikle yapısal dilbilim, dilin gösterge dizgeleri içindeki yerini belirlemeye çalışmıştır. L. Hjelmslev, göstergesel alanı, dile benzer bir yapıyla karşılaşılan tüm düzlemleri kucaklayan salt nitelikli bir bütün olarak yorumlamıştır. Ona göre göstergebilim, konudili bilimsel olmayan bir dil, bir üstdildir. Konudillerini göstergebilimlerin oluşturduğu bilimsel bir üstdil bir üstgöstergebilimle özdeşleşir. Yöntemlerin, yorum biçimlerinin çeşitliliği birlik sağlanmasını engellemektedir. Bu durum genellikle bildirişim kavramının değişik yönlerde yorumlanmasından kaynaklanmaktadır. Gerçekten de, kimi göstergebilimciler bilinçli ve amaçlı bildirişim olgusunun sınırları içinde kalırken (E. Buyssens, G. Mounin, L. Prieto, J. Martinet) kimileri (R. Barthes) toplumsal yaşamın sunduğu çok geniş olgular bütününü, bildirişim amacı içermemekle birlikte anlam taşımaları, anlamlama eylemine konu olmaları bakımından göstergebilime bağlamışlardır.

A.-J. Greimas (Paris Göstergebilim Okulu) da olguları geniş bir açıdan değerlendirmiş, göstergebilimi, hem dünyanın insan, hem de insanın insan için taşıdığı anlamı araştıran dal olarak yorumlamıştır. Burada göstergebilim, dilbilimle (yapısal dilbilim) mantıktan yararlanarak yöntemsel önerilerde bulunan, yorumlama örnekleri sunan bir üstbilim niteliği taşır. Onun için de, somut gerçekliklere değil, soyut içeriklere, temci anlamsal düzeneğe, anlamlamaya, anlamlama dizgelerine yönelir. Bu nedenle.özgül anlamlama dizgeleri olan doğal dilleri de kapsamına alır.
Ayrıca, dilsel gösterge düzenleri (dili kullanan yazınsal, söylensel, dinsel, tarihsel, bilimsel, vb. söylemler) gibi, dilsel olmayan anlamlama düzenleri (resim, mimarlık, müzik, moda, vb.) de onun alanına girer,

Sonuç olarak, çeşitli göstergebilim  akımları, toplumsal yaşamın ürünü olan, dilsel ya da dildışı gösterge dizgelerini, doğal dillerin dışında kalan gösterge dizgeleriyle, yazınsal dil gibi doğal dilden türeme ikincil dilleri, anlamlamayı inceler, anlamsal etkinliğe ilişkin kavramsal simge dizgeleri, üstdiller tasarlar. Greimas göstergebilimi mantıksal çerçeveyi aşarak, özellikle J.Petitot aracılığıyla matematiksel örnekçelere yönelmeye, bu arada matematikçi R.Thom’un altüstoluşlar kuramından yararlanmaya başlamıştır.

GÖSTERİLEN
(Alm. Sign Fr. sign İng. Sign)
Göstergenin kavramsal yönü; gösterenle birleşerek göstergeyi oluşturan içerik. Örneğin yıldız göstergesinin gösterenleri “yıldız”dır. F. de Saussure’ün ortaya koyduğu biçimiyle gösterilenin gösterenle zorunlu, doğal hiçbir iç bağıntısı yoktur; bunlar arasındaki bağ nedensiz ve saymacadır.

GÖSTERGENİN NEDENSİZLİĞİ:
[Fr. arbitraire du signe]
 Saussure 'ün Cours de Linguistique Generale adlı yapıtında , "gösteren ile gösterilen arasında zorunlu bir bağ yoktur" sözleriyle tanımladığı göstergebilim ilkesi. Saussure, bu ilkenin varlığını, aynı gösterilenin (örneğin "ağaç" imgesi) farklı dillerde farklı gösterenler aracılığıyla (örneğin Lâtince'de arbor , Fransızca'da arbre, İngilizce'de tree) temsil edilmesiyle açıklamaktadır
(Altınörs,2000)

GÖSTERİLME / GÖSTERME BİÇİMİ
(mode of designation)
 Frege 'de,  bir adın göndermede bulunduğu nesne ya da varlığı sunuş tarzı.  Örneğin, 'akşamyıldızı' ile 'çobanyıldızı' adlarının ikisi de  Venüs gezegenine gönderme yapar. Ama, anlamları farklıdır.  Çünkü Venüs gezegenini iki farklı yolla sunarlar.
(Aysever, 1994)
……………
Gösterim (Deixis): Anlamın fiziksel ortama bağlı olma durumu (Örn. o, orada, şu, şurada)
Kişi Gösterimi:
Şu gelen o mu?
Yer Gösterimi:
Orada tüm yemekler bedavaydı.
Zaman Gösterimi:
45 dakika içersinde dönerim!
(Altun,    )

GÖZLEMLEYİCİLER
 (constatives)
Austin'de, edimsel tümcelerden  farklı olarak, doğruluğundan ya da yanlışlığından söz  edebildiğimiz tümceler. Örneğin, "Kitap masanın üzerinde  duruyor" tümcesi böyle bir tümcedir.
(Aysever, 1994)

GÜNDELİK DİL (FELSEFESİ)
Sözcüklerin düz ya da sözlük anlamlan ile kullanıldıkları, gündelik yaşamın sürdürülmesine ve insanların arasında iletişimin kurulmasına yarayan dil. Gündelik dil belli bir insan öbeğince kullanılan alan dilleri ya da argolardan ayrı olarak herkesçe bilinmekte ve anlaşılmaktadır.
Gündelik dil felsefesi ise dil felsefesinin, felsefenin tüm sorunlarının gündelik dilin sınırları içinde kalınarak çözülebileceğini savunan koludur.

 1940’ların ortasından 1960’ların başına kadar özellikle İngilizce konuşulan felsefe dünyasında başat bir yaklaşım olan gündelik dil felsefesine Wittgenstein’ın Felsefece Soruşturmalar’ı kaynaklık etmiş, bu anlayış Arthur John Wisdom, Gilbert Ryle ve J. L. Austin tarafından geliştirilmiştir.

Gündelik dil felsefesi, Wittgenstein’ın uslamlamalarını arkasına alarak, bütün felsefe sorunlarının gündelik dilin yanlış kullanımından kaynaklandığını savunur. Gündelik dil felsefesi doğruluğun ya da hakikatin peşine düşmemiştir, tersine doğruluğun gündelik yaşamda nasıl işlediği ile ilgilenmiştir. Eğer bir doğruluk kuramı doğruluğun gündelik kullanımı ile uyuşmuyorsa yapılan doğruluk çözümlemesi ve soruşturmasında yanlışlar var demektir. Bu nedenle yapılacak herhangi bir kavramsal çözümleme, işe önce o kavramın gündelik dildeki kullanımından başlamalıdır; böylelikle metafizik sorunlarla boğuşan bir felsefe dilinden arınılmış olunur.
Felsefe Sözlüğü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder