(Alm. Performanz, Fr. performance, İng. performance,).
Üretici-dönüşümsel dilbilgisi anlayışında edimin konuşucularca dilin kullanımı sırasında gerçekleştirilmesi. Chomsky’deki edim kavramı, bellek, dikkat, vb. etkenlerin koşullandırdığı, kimi yönlerden F. de Saussure’ün söz kavramını anımsatan, konuşan bireylerdeki dilsel yeteneğin kullanılmasıyla ortaya çıkan olguyu belirtir.
(Alm. Pragmatik, Fr. pragmatique, İng. pragmatics).
Özellikle mantıksal kökenli kuramlarda (Ch. W. Morris, R. Carnap, J. L. Austin, J. R. Searle) dilsel göstergelerin birleşim kurallarını inceleyen sözdizimle, bunların göndergelerle ilişkisini sağlayan anlambilime karşıt olarak, bildirişim durumu içindeki konuşucuların göstergeleri kullanmasını, bu edime eşlik eden çeşitli olguları (güdülenme, tepki, etkileşim, vb.) inceleyen dal.
……………………..
Edimbilim ve işlevci yaklaşım, dili, salt dil kapsamında kalarak ele almaz, dille dünya arasındaki, dille gerçek yaşam ve amaçlarımız arasındaki bağları araştırır. Bu bağlamda, mesaj ileten ile alıcının yorumu üzerinde anlam kazanır.
Edimbilim ve işlevci yaklaşım, dili, salt dil kapsamında kalarak ele almaz, dille dünya arasındaki, dille gerçek yaşam ve amaçlarımız arasındaki bağları araştırır. Bu bağlamda, mesaj ileten ile alıcının yorumu üzerinde anlam kazanır.
Dili, kendi başına bir bütünlük olarak görmez, konuşmanın, mesaj aktarmanın gerisindeki etmenlere de ulaşır. Böylece, dilin sadece simgesel yapısı ile değil, iletişim ortamındaki bağlamsal işlevi edimbilimin çalışma alanı kapsamındadır.
(Altun, )
(Alm. performativ, Fr. performatif İng. performative,).
Konuşucunun sözüyle sözün içerdiği eylemin aynı anda gerçekleşmesi durumunda, oluşturulan sözceyi, kullanılan eylemi nitelendirmek için kullanılır. (Gerçekleştirici de denir.) J. L. Austin’den kaynaklanan bu kavram edimle özdeşleşen sözceleri, özel koşullar içinde, belli bir yerde, belli bir tarihte gerçekleşen eylemleri belirtir. Toplantıyı açıyorum diyen bir başkan bu sözü söylediği sırada, sözün belirttiği eylemi de gerçekleştirir.
………………
Austin'de, kişinin sözcelerken, bir şey söyleyip bir şey bildirmekten çok, bir şey yaptığı tümceler. Örneğin, "Sizi karı koca ilan ediyorum", "Bu gemiye 'Queen Elizabeth' adını veriyorum" böyle tümcelerdir. Böyle tümcelerin doğruluğundan ya da yanlışlığından söz edilemez; yerindeliğinden ya da yersizliğinden söz edilebilir. Searle'de, "Söz, yarın geliyorum" gibi, kişinin bulunduğu edimsöz edimini açıkça ortaya koyduğu tümceler.
(Aysever, 1994)
(Aysever, 1994)
Edimsel anlam, konuşucu ve alıcının belli bir bağlam - ikisinin ayrı bağlamları da olabilir- içerisinde ürettiği ya da algıladığı sözcede ortaya çıkar. ‘Pazar akşamı Gima’nın önünde buluşalım” gibi bir sözcede üç tür anlamdan söz edilebilir:
1. Anlam: Sözcede, sözceleme durumu, bağlam, konuşucu ve alıcının, üzerine bir şeyin bilinmediği, salt sözcüklerin kendi aralarındaki ilişkileriyle ortaya çıkan dilbilimsel anlamdır.
2. Anlam: Sözcedeki her iki sözcüğün, önce konuşucunun, sonra da alıcının zihninde tam anlamıyla tanımlanmasıyla, açımlamalar yoluyla belirginleşen anlamdır. Örneğin: /Ben, Alpaslan Demir, sen Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünden arkadaşım Cem Kaba, ikimiz, 2000 yılının Temmuz ayının on dördü olan yarınki cuma günü akşamı, Ankara’da Kızılay’daki Gima’nın önünde buluşalım/.
3. Anlam: 2. anlama dilek, emir, söz verme gibi edimsöz değerlerinin eklenmesiyle oluşan anlamdır. Yukarıdaki sözcede, dilek ve söz verme gibi edimsöz değerleri hemen göze çarpmaktadır.
(Kıran,2002:21)
[ performative prefix, Fr. préfixe performative]
Belirtik edimsel sözcelemlerin başında yer alan “sana söz veriyorum ki...”, “garanti ederim ki...”, “bahse girerim ki...” gibi dilsel formlar.
(Altınörs,2000)
[ illocutionary act, Fr. acte illocutoire]
Austin How to do Things with Words’te, söz edimlerini üç grupta incelemektedir:
düzsöz edimi | edimsöz edimi | etkisöz edimi |
Austin’in “bir şey söyleme ediminin tersine, bir şey söylerken gerçekleştirilmiş olan edim” biçiminde tanımladığı söz edimi. Örneğin, “yağmur yağacağına dair seninle bahse girerim” diyerek bir bahse girme edimi gerçekleştirilmektedir. Austin, edimsöz gücü taşıyan fiilleri de beş gruba ayırarak sınıflandırmaktadır. Ardılı olan Searle de, sadece iki grubun adını değiştirerek Austin’in sınıflamasını kullanmaktadır.
[İng. illocutionary point, Fr. objectif illocutoire]
Searle’ün Speech Acts’teki tanımıyla, bir edimsöz ediminin belirli bir tür edimsöz edimi olmasından kaynaklanan hedefi. Örneğin, emir vermenin edimsöz ereği, edimi gerçekleştiren kişinin, sözcelemini yönelttiği kimseye buyurduğu şeyi yaptırmaya çalışmaktır.
(Altınörs,2000)
(Altınörs,2000)
Searle'de, bir edimsöz ediminin, belli bir tür edimsöz edimi olmasından kaynaklanan hedefi. Örneğin, bir şey yapmağa söz vermenin edimsöz ereği, K'ya o şeyi yapma yükümlülüğünü yüklemek; bildirimde bulunmanın edimsöz ereği, şeylerin nasıl olduğunu anlatmak; emir vermeninki ise, D'ye birşey yaptırmağa çalışmaktır.
(Aysever, 1994)
(Aysever, 1994)
[ illocutionary force, Fr.force illocutoire]
Austin’e göre, bir sözcelemin kullanımı aracılığıyla üretilebilecek olan edimsöz edimi, o sözcelemin anlam ve göndergesinden farklı bir öğe olarak, onun edimsöz gücüdür.
(Altınörs,2000)
(Altınörs,2000)
[ İng.illocutionary affects, Fr. conséquen ces illocutoires]
Austin’e göre, bir edimsöz ediminin başarılı bir şekilde gerçekleştirilmiş olması için sağlaması gereken koşullar. Bu üç koşul şunlardır:
a) Kavramanın gerçekleşmesi, |
b) Etkisini gösterme, |
c) Gerekli tepki ya da davranışın gösterilmesi. |
(Altınörs,2000)
(mode of achievement):
Searle 'de, bir edimsöz ereğine ulaşmak için ortada olması gereken koşullar ya da başvurulan yol. Örneğin, K, emir vermenin edimsöz ereğine, ancak, D üzerindeki otoritesine başvurarak ulaşabilir.
(Aysever, 1994)
(Aysever, 1994)
(degree of strenght of the illocutionary point):
Searle 'de, aynı türe giren iki edimsöz ediminin ereğine farklı şiddet dereceleriyle ulaşılabilir. Örneğin, rica ile ısrarın edimsöz ereği aynıdır: İkisinde de K, D'ye bir şey yaptırma çabası içerisindedir. Ancak, ısrar eden K'nın D'ye o şeyi yaptırma çabası, rica eden K'nınkinden daha güçlüdür.
(Aysever, 1994)
(Aysever, 1994)
(illocutionary verb):
Sözcelenen tümcede, tümcenin taşıdığı edimsöz gücünü gösteren dilsel anlatım. Örneğin, "Geleceğime söz veriyorum" tümcesinde geçen 'söz veriyorum' anlatımı böyle bir anlatımdır.
(Aysever, 1994)
Sözcelenen tümcede, tümcenin taşıdığı edimsöz gücünü gösteren dilsel anlatım. Örneğin, "Geleceğime söz veriyorum" tümcesinde geçen 'söz veriyorum' anlatımı böyle bir anlatımdır.
(Aysever, 1994)
(Alm. Kompetenz, Fr. compétence, İng. competence).
Üretici dönüşümsel dilbilgisinde konuşucu dinleyicilerin edinmiş oldukları, daha önce hiç duyup söylemedikleri tümceleri de kapsayan sonsuz sayıda tümce oluşturup anlamalarını sağlayan dilsel bilgi. Bir üretim ve yorum düzeneği olan edinç, “dilbilgisi” denen açık seçik kuralların oluşturduğu bir düzendir. Edim, edincin gerçekleşme düzlemidir. N. Chomsky’nin ortaya attığı edinç kavramı, üretici süreçler dizgesi niteliği taşımasıyla kimi yönlerden benzediği F. De Saussure ’ün dil kavramından ayrılır.
(Alm. Metapher, Fr. métaphore ,İng. metaphor).
Düzdeğişmeceye karşıt olarak, dizisel bağıntılar düzleminde. ortak anlambirimcikler kapsadıklarından aralarında eşdeğerlik ilişkisi kurulan anlamlı öğelerden birini öbürü yerine ve karşılaştırma yapılmasını sağlayan sözcükleri (örn. gibi) kaldırarak kullanma sonucu oluşan değişmece. Örneğin yaşamın ilkbaharı sözünde “gençlik” çağını belirten ilkbahar eğretileme ürünüdür.
(Alm. Ellipse)
Bir cümlenin anlam bütünlüğüne zarar vermeksizin bir kelimesini bilerek ya da farkına varmadan eksik bırakmak. Çoşkulu anlatımda, duyguları doğrudan dışa vurma eğiliminde sık sık ortaya çıkar.
(Aytaç,1999)
(Aytaç,1999)
[ principle of least effort, Fr. principe du moindre effort]
Dilde bulunduğu varsayılan, anlatılmak istenen şeyin en az sayıda sözcük ile ve dolayısıyla en az çaba ile dile getirildiği biçimindeki ilke. Ses benzeşmeleri, hece yutma, eksilti gibi durumlar, bu ilkenin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
(Altınörs,2000)
(Altınörs,2000)
(Alm. Motto)
Bir metnin, bir eserin başına konmuş ekseriya edebi bir metinden alıntı ya da özdeyiş.
(Aytaç,1999)
(Aytaç,1999)
(Alm. Epik)
Anlatı türlerinin (destan, roman, hikaye, masal,fabl. idil, novel vb.) toplam sınıfı. İnsanın iç ve dış dünyasını bir anlatıcının bakış açısından ve olmuş bitmiş şeyler olarak dile getirme sanatı.
(Aytaç,1999)
(Aytaç,1999)
(Alm. Synchronische, Sprachwissenschaft, Fr. linguistique synchronique, İng. synchronic linguislics).
Bir dilin belli bir evresindeki, bir sürem dilimi içindeki durumunu. evrim etkenini göz önünde bulundurmadan ele alan inceleme. Eşsüremli dilbilim XX. yüzyılda dil araştırmalarına yön veren ilkeler getirmiş, yapısal yaklaşımı ve iç inceleme kuralını egemen kılan dil böylece belli bir anda sunduğu durum ya da yapı çerçevesindeki işleyişi açısından, dış etkenlere yer verilmeden betimlenmiştir. Eşsüremli dilbilimin en büyük öncüsü F. de Saussure’dür.
Austin ile Searle 'de, K'nın, bir tümce sözcelerken bilerek ya da bilmeden yerine getirdiği, D'nin duygu ve düşüncelerini etkileme edimi. Örneğin, "Dikkat, köpek var" tümcesini sözcelerken, K, bilerek ya da bilmeden D'yi korkutabilir. Burada korkutma edimi, bir etkisöz edimidir.
(Aysever, 1994)
(Aysever, 1994)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder