Searle 'de, başarılı bir edimsöz ediminde bulunan K, yerine getirdiği edimsöz ediminin önerme içeriği ile ilgili bir duygu ya da tutumunu da dışavurur. Örneğin, P olduğu bildiriminde bulunan K, P olduğu inancını; P yapmağa söz veren K, P yapma niyetini; P yapılmasını emreden K, P yapılması isteğini dışavurur.
(Aysever, 1994)
(Aysever, 1994)
(degree of strenght of the sincerity condition)
Searle 'de, zaman zaman, aynı duygu ya da tutum farklı şiddet dereceleriyle dışavurulabilir. Örneğin, P yapılmasını rica eden de P yapılması için yalvaran da P yapılması arzusunu dışavurur. Ancak, P yapılması için yalvaran K'nın dışavurduğu arzu, P yapılmasını rica eden K'nın dışavurduğu arzudan daha güçlüdür.
(Aysever, 1994)
(Aysever, 1994)
[İng. idealist approach, Fr. approche idéaliste]
Locke 'ın İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Deneme adlı yapıtında savunduğu anlam görüşü. Locke bu yapıtında özellikle sözcüklerin anlamlılığı olgusu üzerinde durmaktadır. Ona göre sözcükler, zihinde bulunan idelerin iletişim etkinliğinde bulunmayı sağlayan dilsel karşılıklarıdır. Locke bu yaklaşımında anlam sorununun iletişim ile bağlantısını görmüş olduğu halde, sözcük atomculuğu düzeyinde kalmakta ve açık- lama gücü yetersiz bir anlam kuramı sunmaktadır.
(Altınörs,2000)
(Altınörs,2000)
İDEM PER İDEM
(Lât.)
Bir şeyin yine kendisi aracılığıyla açıklandığı tümceleri belirten terim. Bunlar zaten öznenin içleminde yer alan niteliğin dile getirilmesinden ibaret olan, yeni bir bilgi vermeyen eşsözlerdir. Örneğin "Zeytinyağı bir yağ türüdür" tümcesi böyle bir ifadedir.
(Altınörs,2000)
(Altınörs,2000)
[İng. ve Fr. expression]
Jest ve mimiklerden sözcelemlere kadar geniş bir kaplamı olan bu terim, bir iletide bulunmak için kullanılan her türlü aracı belirtir.
(Altınörs,2000)
(Altınörs,2000)
(Alm. Funktion, Fr. fonction, İng.function,).
1. Dilin, dil birimlerinin dış dünya, düşünce, konuşan bireyler. vb. açısından yerine getirdiği, üstlendiği iş; dilin, dil birimlerinin belli bir amaçla kullanılışı. (‘Görev de denir.) Çeşitli kuramcılar dilin işlevi üstünde durmuşlar, bunun türlerini belirlemeye çalışmışlardır.
A. Martinet ’ye ve genellikle de işlevselcilere göre dilin birincil işlevi bildirişimi sağlamaktır; bu işlev, gösterim ya da gönderge işlevine yakından bağlıdır. Gösterim işlevi, sözü edilen olgunun, dil dışında yer alan gerçeğin gösterilmesiyle ortaya çıkar. Ruhbilimci K. Bühler’in saptamalarına göre anlatımsallık işlevi, konuşucunun söz ettiği olgu karşısındaki düşünsel ya da duygusal tutumuna ilişkindir. Çağrı işleviyse, dinleyiciye dönüktür. R. Jakobson, buraya değin anılanlar dışında üç işlev daha ayırt eder: İlişki işlevi, üstdil işlevi, yazın işlevi.
Bunlardan birincisi salt konuşucuyla dinleyici arasındaki ilişkiye, ikincisi kullanılan düzgüye, üçüncüsü doğrudan doğruya bildiriye dönüktür. Kimi işlevselci dilbilimcilere göreyse, dilin yalnızca bildirişim işlevi vardır: öbür işlevler gerçekte her bildirimde değişik oranda yer alan kullanım türleridir. Bak. anlatımsallık işlevi. çağrı işlevi, gönderge işlevi, ilişki işlevi, yazın işlevi, üstdil işlevi.
2. Bir tümcede bir dil biriminin öbür birimlerle ilişkisi aracılığıyla yerine getirdiği iş, görev.
(Alm. Funktionsanalyse)
P.Bürger’in edebiyat sosyolojisine getirdiği bir terim. Edebiyatın belli bir toplumdaki işlevleri ve işlev değişimini araştırmaya dayanır.
(Aytaç,1999)
(Aytaç,1999)
(Alm.funktionelle Linguistik, Fr. linguistique fonctionelle )
Dildeki öğeleri ve bunların bağıntılarını, bildirişimdeki işlevleri açısından ele alan, dil olgularının saptanmasında ve değerlendirilmesinde bildirişim işlevine öncelik ve ayrıcalık tanıyan, dilsel betimlemeyi bu kavram aracılığıyla gerçekleştirmeye özen gösteren yapısal dilbilim akımı. (Görevsel dilbilim de denir.) F. de Saussure ’le Prag Dilbilim Çevresinin uzantısında yer alan işlevsel dilbilimde çalışmaların yöneşme noktasını işlev kavramı oluşturur.
Her araç gibi doğal dilin de insan toplulukları içinde yerine getirdiği temel bir işlev vardır: Bildirişimi sağlama işlevi. İşlevsel dilbilimin kuramsal temelini bu kavram oluşturur. Özellikle A. Martinet’nin çevresinde toplanan ve çift eklemlilik kuramını benimseyen çağdaş işlevselcilere (Paris İşlevsel Dilbilim Okulu, özellikle de G. Mounin, H. Walter, P. ve M. Ldon, C. Clairis, F. Bentolila, A.-M. Houdebine, J.-P. Goudaillier, D. François, J. Martinet, P. Martin) göre, birbirini izleyen seslerden kurulu söylem düzleminde değiştirim yoluyla iki türlü öğe saptanabilir: Anlambirimler ve sesbirimler. Dil çift eklemli ve sesli bildirişim aracı olarak algılandığı ölçüde kendine özgülüğü açısından kavranmış olur. Yöntemsel bakımdan temel kural, olguların bildirişim gereksinimini karşılamadaki yerini, görevini belirlemek, buna bağlı olarak da dil dizgesi içindeki konumunu saptamaktır. Olabildiğince çok sayıda örnek derlemek, olabildiğince çok sayıda dil betimleyip yeni olgulara, ulamlara. kendine özgü gerçeği kavrayış biçimlerine ulaşmak yöntemsel bir zorunluk sayılır.
Güçlü bir toplumsal yaklaşımla da belirlenen işlevsel dilbilim, dilin kendi içinde ve kendisi bakımından incelenmesi ilkesinin, toplumla ve dil dışı somut durumla bağıntıları göz önünde tutularak ele alınmasını engellemediği görüşünü de içerir. “Olgulara saygı’ ilkesini benimseyen ve ‘gerçekçi” bir yapısalcılık yanlısı olan çağdaş işlevselciler, kimilerince katı bir karşıtlığa indirgenen eşsürem / artsürem ayrımını da yumuşatarak devimsel eşsürem kavramı aracılığıyla bir dil durumunun içerdiği çeşitliliği, tözü de göz önünde tutarak saptamaya önem vermektedirler.
(Alm. Bildfeld)
Eğretileme (mecaz) ve eğretileme bi leşiklerinin alışılmış dilsel ve edeni, açık ve çeşitlemeli imge grupları na ait olması. Odak eğretilemeler demek olan karmaşık imge alanları nın anlamı ve anlam tarihi çoğunlukla., insanın dünyayı ve kendini al gılayışının toplum ve kültür tarihi temelleridir.
(Aytaç,1999)
(Aytaç,1999)
İzlek, motiften daha geniş bir birimdir İzlekten, bir yapıtm etrafında kurulduğu temel duşünce anlaşılmalıdır. Örneğin W. Shakespeare’in Othello adlı yapıtının temel izleği /kıskançlık/tır Ancak bir yapıtı tek bir izleğe indirgemek haksızlık olur Buna karşılık, yazınsal düzlemde, aynı izlekten farklı biçimleri (roman şiir, öykü vb ) karşılaştırmak amacıyla, bir araya getirmek ilginç olabilir. Kimi zaman motif ile izlek arasındaki sının belirlemek çok zordur. Bu iki kavramın birbirine eklemlendiği de olur: Örneğin, D. Defoe’nun Robinson Crusoe’sundan sonra aynı izleği ele alan pek çok roman yazılmıştır Issız bir adada hayatta kalma uğraşı veren kazazedeler. Bu roman damarı pek çok zorunlu motif içerir /kendini savunma! /yalnızlık/ /yerlerin tanınması!, /ilk ateş/, /barınak aranması! vb...
(Kıran, 2002: 251)
(Kıran, 2002: 251)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder